14 Kasım 2018 Çarşamba

TANBUR ÜRETİMİ

Türk Müziğinin temel sazı olan Mızraplı Tanbur atölyemizde çok titizlilikle ürettiğimiz bir çalgıdır. Daha çok Osmanlı geleneklerine bağlı olarak ürettiğimiz Mızraplı Tanburların tekneleri 20-25-30-40 yıllık veya daha eski yıllara uzanan teknelerdir. Gerçek tanbur sesleri eski ağaçlardan elde edilir. 1800 lü yılların, yani III. Sultan Selim döneminin tanbur yapım ustası Antranik Uncuyan kendi döneminden deeski ağaçları kullanmıştır.
Bu dönemde yapılan yuvarlak veya elma modeli dediğimiz modellerde 106 cm lik Tanburlar yapılmıştır. Ağaç olarak daha çok ceviz ve gürgenin kullanıldığı 1800 yılından sonra Maun, Karaağaç Sarmaşık ve Meşe de kullanılmıştır. Şehzadebaşında Cemil beyin tanburlarını yapan Vasil Ustanın Elma Model tanburları 104 cm olarak imal edilmiştir.
Osmanlı döneminde ve daha sonraları tanburlarda sap olarak Yağlı Çam veya Köknar kullanılmıştır. O denemde perdeler bağrsak veya balmumlu kenevir ipi ile yapılmakta idi. Bugün bizim ürettiğimiz tanburlar 100 cm lik 194 cm lik ve 106 cm lik dediğimiz ölçülerdedir.
YAYLI TANBUR
Yaylı Tanburun yapımına 1970 yıllarında Atölyemizde başlanmıştır. Bu saz ilk defa Tanburi Cemil Bey tarafından kullanılmış daha sonraları Ahşap ve Madeni gövdeli olan Yaylı Tanburlar yapılmıştır.
Cengiz SARIKUŞ uzun araştırmalar sonunda çok güzel bir buluşla normal tanburların iki katı ses üstünlüğüne sahip yeni bir sistem gerçekleştirmiştir. Sap Takozunun haricinde tümü ahşaptan yapılan ve 25 cm derinlikte olan Cengiz ustanın tanburları dünyanın bir çok ülkesine yollanmakta ayrıca bu tanburları farklı kılan bir elektronik mikrofon sistemi de yapılmaktadır.
Tanburun derisi kesinlikle tabaklanmış olmalı, tüysüz ve temiz olmalıdır. Eşik ise özellikle tuzlu suda bekletilmiş daha sonra sütte kaynatılmış Kelebek ağacından yapılmalıdır.
Yaylı Tanbur yapımında teknede özellikle ya Maun veyahut Ceviz ağacı kullanılmaldır.

UD ÜRETİMİ

Udun teknik özellikleri ve yapılışı hakkında günümüze kadar en kapsamlı bilgiyi rahmetli hocamız Cinuçen Tanrıkorur vermektedir:
Ud’un teknesi; gemi karinasını andıran, enine ve boyuna yapıştırılmış 4-5 cm kalınlığındaki parçalardan oluşan bir kalıp üzerine, 70 cm boy, 2 ila 4 cm en ve 3 mm kalınlıktaki dilim (yaprak veya çemberlerin, çoğunlukla aralarına -hem estetik, hem sağlamlık amaçlı- kontrast renkli tek veya çift filetolar konularak işlenmesiyle meydana getirilir. Günümüzde bazı yapımcıların, parçaları tekne kavisine uygun boşluksuz olarak yapıştırılmış veya yine aynı formda yekpare alüminyum olarak kullandıkları kalıplar üzerine, ortada geniş, uçlarda sivri ve işlem orta eksenden başladığı için hep tek sayıda çevirdikleri dilimler, genellikle maun, ceviz, paduk, vengi, nadiren de kelebek, erik veya zeytin ağacındandır. Önceden ısıtılarak kalıbın eğimli profili kabaca verilen dilimler ütü ve ince kağıt yardımıyla kalıba çekildikten sonra, belirli yerlerdeki küçük monte çivileri çıkarılarak kalıptan alınır ve bu defa dilimlerin içbükey yüzeyi, çember ve filetoların uzun birleşme hattı boyunca kalın kağıt veya extrafor yapıştırılarak kuvvetlendirilir.
Tekne bitip kalıptan çıktıktan sonra, sivri uçtaki dip takozunun aksi ucunda, teknenin geniş baş tarafına içten yapışık, 12-14 cm genişlik, 7-9 cm yükseklik ve 8-10 cm kalınlığındaki bir ‘baş takozu görülür ki, amacı teknenin geniş alt ucunu, sivrilerek gelen dilim ve filetolarıyla birlikte daha iyi koruyabilmektir. Teknenin kalıptan çıkarılmasından sonraki ilk iş; baş taraftaki simetri ekseninin üzerine ‘ayna’ adı verilen, tekneye yakın renk ve malzemeden <10-15 x 5-6 cm x 3-4 mm ölçüsünde (düz veya tırtıllı uçları 0.5 mm’ye düşürülmüş) yarım daire bir parçanın yapıştırılmasıdır. Kapak takıldıktan çok sonra tekne ile birlikte cilalanacak olan bu parçanın görevi, gitgide incelerek uçta birleşen az-çok farklı boylardaki dilim ve filetoların birleşme pisliğini kapatmaktır. Kalıptan çıktığında henüz kapaksız, sapsız ve burguluksuz olan ud’un teknesi, eline hiç ud almamış insanları şaşırtacak şekilde, 300 ila 600 gram arasındadır (dilim ağacının özgül ağırlığı ve dilimlerin sayısına göre). Bu arada belirtelim ki udun dilimleri ne kadar çoksa (23-27), tekne yuvarlağı o kadar iyi sağlanır, dolayısıyla sazın kalitesi o nispette artar. Sesin yansıması ışık gibi olduğu için, ses dalgalarının çarpıp geri (kafeslerden dışarı) döndüğü iç yüzeyin kırıksız ve pürüzsüz olması çok önemlidir.
Yaklaşık 36×47 cm ölçüsündeki armudi formlu tekneden sonra, sıra sapın takılmasına gelir. 19 veya 19.5 cm boy, ince tarafı 36 ilâ 40, geniş tarafı 56 ilâ 58 mm genişlik, yine ince ucunda 13, geniş ucunda 26 mm kalınlıkta bir kesik silindirik koni formunda olan gürgen sap, tekneye, bunun sivri ucuna konmuş ‘dip takozu’ denilen eliptik koni aracılığıyla ve dip takozundaki dişi, sapın geniş ucundaki erkek olan bir kırlangıç kuyruğu detayı ile tesbît edilir. Bu tür birleşmenin amacı, gerili tellerin çekim gücüyle sapın ‘öne gelip’ telleri yükseltmesinin (dolayısıyla icrayı zorlaştırmasının) önlenmesidir. Ud almak niyetinde olan okuyucularımıza ikinci önemli tavsiyemiz, sapın gövdeyle birleştiği (teknik adıyla ‘tiz neva’) noktasında telle sap arasındaki mesafeyi 3 mm’den fazla olan udlara yaklaşmamalarıdır. Bu mesafenin 4 ilâ 5 mm arasında olduğu udlara ‘sapı atmış’ denir ve tamiri güç ve masraflıdır. Yapıcı ve icracıların sapa yakın telden kaçınmalarının sebebi, çalınırken cızlama (veya çırpma) gerekçesidir ki, aslında bu konu yapım değil, çalma tekniği ile ilgilidir.
Ud’un sapının parmakların gezineceği üstteki düz kısmı, geniş ön kısmındaki kalınlığı, dar arka ucundaki kalınlığı 4-5 mm olan, abanoz ağacından süssüz-desensiz bir klavye ile (tuş veya perdelik); avuç içine oturacak arkadaki basık yuvarlak kısmı ise, tekne ağacından kaplama ve filetolarla kaplanır. Sapın tekneyle birleştiği yuvar¬lak alt kısmına, tekne kuyruğuna doğru incelerek gelen dilim ve filetoların, birleşme yerindeki pisliğini kapatmak için de, sap yuvarlağını sardığı için ‘bilezik’ adı verilen, tekne ağacından 3 mm genişlik – 0.5 mm kalınlıkta bir kaplama yapıştırılır. Bazı yapıcıların at nalı gibi kalın ve kaba yaptığı, oysa ne kadar ince olursa o kadar zarif olan bileziğin cilâsı en sonda tekne ile birlikte yapılacaktır.
Sapın takılmasından sonra sıra, göğüs (veya kapağın) tekneye kapatılmasına gelir. Ud’un en önemli parçası olan kapak; kabaca 20×50 cm x 3 mm ölçüsündeki budaksız akçam (ladin) ağacından kesilip uzunlamasına simetrik olarak ve 1-3 mm genişliğindeki çok düzgün elyafının geniş olanları ortaya, ince olanları kenarlara gelecek şekilde yapıştırılmış bir elemandır. Tesviye sonunda 36 x 48 cm’lik armudi formuna ve 1.7-2.2 mm kalınlığa getirilen kapağın üzerinde, biri büyük (8.5-9 cm çapında), ikisi küçük (4.2-4.4 cm çapında), teknenin iç cidarına çarpan seslerin geldikleri açıyla dışarıya çıkmasını kolaylaştıracak ‘kafes’ adlı üç delik bulunur. Bu deliklerde etrafındaki 2-3 şeritli sade fileto oyukları çizildikten sonra, önce fileto oyukları 0.5 mm olarak kesici pergelle açılır, sonra da kafes delikleri delinir. Kapağın altında ise, ustadan ustaya az farkla değişen mesafe ve kalınlıklarda 7 adet balkon vardır. Ladin ağacından (suları uzunlamasına kesilmiş) 5-7 mm taban ve 3 ilâ 13 mm yüksekliğindeki (kare veya dikdörtgen kesitli uçlarından tekneye yapışacak) yatık veya gibi, tellerin göğse verdiği (geriliyken 85 kg/cm’lik) yükü teknenin yan duvarlarına aktarmaktır. Göğüsle teknenin yatık L profilli birleşmesi fileto denen süs-fonksiyon elemanıyla kapatılır.
Şimdi sıra, lütyelerin (klavye), sertliğiyle ünlü abanoz ağacından yapılan 36-37 cm boy (iki parçalı) ve 2-5 mm kalınlığındaki ‘tuş’un (Fran. touche) takılmasındadır. Ud perdeliği gelenekte sapla göğsün birleştiği yere kadar yapılır, geniş olan alt ucu, göğüs oyularak yerleştirilen abanoz ağacından kalp motifli (ve tabiî filetolu) bir parçayla bitirilirdi (bugün dahi ucuz olması bakımından udların büyük kısmı böyle yapılıyor). Unutulmamalı ki tek, ikili veya üçlü açık-koyu renkli filetolar, zarif ve asil Türk udunun yegâne süs unsurudur. Teknesi-sapı-burgu-luğu sedef ve fildişi kaba kakmalarla doldurulmuş, ağaç oyma kafesine yazılar yazılmış bol süslü udlar Şam ve Kahire işi olup bizim ud’larımızdan 2-3 misli daha ağırdır. Sazın sade (bu yüzden de hafif) olmasını tercih eden Türk lütiyelerin yaptığı ud’larda tekne-sap-mızraplık bu sebeple süssüzdür. Çağdaş udların bir de ‘uzun klavyeli’ olanı vardır ki ud virtüözü Şerif Muhiddin Targan’m (1892-1967), piyanodan sonra üçüncü sazı olan viyolonselin tuşundan mülhem olarak başlattığı bir uygulamadır ve bugün pahalı ud’larda oldukça yaygındır. Kalp motifli bitirme parçası yerine paralel genişlemeyle büyük kafese kadar uzatılan klavyenin amacı, kafese kadarki ‘ileri’ pozisyonlarda göğsü parmak temasıyla sağırlaştırmadan, daha net ses almaktır.
Ud’un ‘burguluk’ denen elemanı, 4 cm’den, 1.7 cm’e çok estetik bir sinüsoidle inen, 36-38 mm’den 22-24 mm’ye daralan iki yanağı 5 mm kalınlığında ıhlamur ağacından yapılıp, yanakları ve arkası teknenin ağacıyla kaplanan (böyleceyanak kalınlığı 7 mm’ye çıkan) U kesitli bir parçadır. Yanaklarında ‘burgu’ adı verilen kulaklar için özel havya ile üstte 6, altta beş hafifçe konik delik açılmış, yanak profilleri alt ve üstten aynı veya kontrast renkte filetolarla süslenmiştir. Yanakların üst kenarına konan filetolar, üstten bakılınca yanağı ince göstersin diye yarım parabolik pahlı yapılır. Burgulugun tepe ucu, kalitesiz udlarda olduğu gibi küt ve güdük değil, keman sapındaki ‘salyangoz’a muâdil ‘gaga’ adı verilen yuvarlak ve oyuk (tekne ağacından) ufak bir parçayla nihayetlendirilir. Burguluk ve filetoları gibi, gaganın form ve işçiliğindeki estetik dahi udun kalitesi hakkında fikir veren unsurlardır. Burguluk sapa, bir tür kırlangıç kuyruğu detayı ve yaklaşık 40-42 derecelik bir açıyla tesbît edilir. Bu işler yapılırken, ince zımparası yapılmış olan göğüs, kirlenmemesi için kâğıtla kaplanmıştır. Artık sıra ciladadır.
Önceki safhalarda sistreyle temizlenip muntazam hâle getirilmiş olan tekne, sap ve burguluk, son olarak çeşitli kalınlıklarda zımparalarla defalarca işlem görerek iyice pürüzsüz hâle getirilir. Çok aşamalı gomalak (veya selülozik) cilâ-zımpara-tekrar cila işlemlerinden sonra tekne kurumaya bırakılır. Abanoz klavye üzerine de mat ve uçucu bir cila çekildikten sonra, bir yün kumaş parçasıyla ovularak parlatılır (prensip olarak klavyeye cila sürülmez, ağacın kendi mat parlaklığıyla yetinilir). Ud’un göğsü de, en son tel takılmasından önce zımparalanıp temizlenir, ancak cilâlanmayıp tabii renk ve elyâfıyla bırakılır.
Tekne cilâsı kuruduktan sonra sıra, en önemli parçalardan biri olan, gürgen ağacından 2.5 cm en, 14 cm boy ve 1 cm yükseklikte, uzun siperlikli şapka keskindeki 11 delikli ‘büyük eşik’in, kapak dibinden 8.5 ilâ 11 cm içeriye, üzerine ağırlıklar konarak yapıştırılmasına gelir. Pest tellerin kalınlığı sebebiyle, kapak üzerinde tel yüksekliklerinin farklı olmaması için, delikler inceden kalına doğru çıktıkça kapağa biraz daha yakın şekilde delinin, yine aynı sebeple, atılan düğümler tel boylarını farklı hâle getirmemesi için, eşik kapak dibine tam paralel değil, üst ucu kapak dibine 1 mm daha yakın olarak yapıştırılır. Masif büyük bir eleman olan eşiğin (boncuk tutkalla) yapıştırılmasından doğan tutkal akıntıları önce sıcak sulu temiz bezle, sonra da göğse zarar vermeyecek şekilde çok ince (mes. 400 no.) zımparayla temizlenir. ‘Küçük eşik’ (veya kemik) adı verilen, 36-40 mm boy, 3 mm kalınlık ve 5-6 mm yükseklikteki, üstü geriye doğru hafifçe yuvarlatılmış fildişi parça ise, kırlangıç uçlu burgulukla klavyenin birleştiği L profilli açıklığa oturtulur (tellerin basıp geçeceği bir köprü niteliğinde olduğu gerektiğinde sökülmesi de gerekebileceği için fazla kuvvetli yapıştırılmaz). Çok muntazam hazırlanmış bir şablonla tel yerleri kemiğin üzerinde belirlendikten sonra, beşi çift, biri tek 11 tel için minik oluklar açılır. İlk takılmada ve sonraki akortlamalarda tellerin kopmaması için, hem ileri geri sürtülen kullanılmış tellerle oluklar belirginleştirilir, hem de kuru sabun tatbikiyle iyice kaygan hâle getirilir. Ud’un sayısı 11 olan ‘burguları abanoz, pelesenk, vengi, paduk veya gürgenden, üstte 7, altta 5 mm çapında, akort için tutulup döndürülecek yuvarlak baş kısımları parmakların rahatça oturacağı kulak memesi profilinde içbükey (2 x 2,4 cm), burguluğun yanaklarındaki hafifçe konik yuvalarına giren konik gövde kısımları ise baştaki en büyükten uçtaki en küçüğe- 4,5 ilâ 2,5 cm boydadır”.

BAĞLAMA ÜRETİMİ

BAĞLAMA YAPIMI İÇİN ÖN HAZIRLIK
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından geliştirilen modüller;
  • Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 02.06.2006 tarih ve 269 sayılı Kararı ile onaylanan, Mesleki ve Teknik Eğitim Okul ve Kurumlarında kademeli olarak yaygınlaştırılan 42 alan ve 192 dala ait çerçeve öğretim programlarında amaçlanan mesleki yeterlikleri kazandırmaya yönelik geliştirilmiş öğretim materyalleridir (Ders Notlarıdır).
  • Modüller, bireylere mesleki yeterlik kazandırmak ve bireysel öğrenmeye rehberlik etmek amacıyla öğrenme materyali olarak hazırlanmış, denenmek ve geliştirilmek üzere Mesleki  ve Teknik Eğitim Okul ve Kurumlarında  uygulanmaya başlanmıştır.
  • Modüller teknolojik gelişmelere paralel olarak, amaçlanan yeterliği kazandırmak koşulu ile eğitim öğretim sırasında geliştirilebilir ve yapılması önerilen değişiklikler Bakanlıkta ilgili birime bildirilir.
  • Örgün ve yaygın eğitim kurumları, işletmeler ve kendi kendine mesleki yeterlik kazanmak isteyen bireyler modüllere internet üzerinden ulaşılabilir.
  • Basılmış modüller, eğitim kurumlarında öğrencilere ücretsiz olarak dağıtılır.
  • Modüller hiçbir şekilde ticari amaçla kullanılamaz ve ücret karşılığında satılamaz.



Sevgili Öğrenci,

Mal ve hizmet üretimi yapan bütün sektörlerde, Üretimin belirli düzen ve kurallara göre yapılması daha kaliteliürünler elde edilmesini sağlar.
Zanaatkârı; mal üretim sektöründe el becerisi ile değer yaratan kişi olarak tanımlarsak, bir bağlama yapmasının, ticari olarak hızlı ve ekonomik bağlama üretiminden ziyade, kaliteli bağlama yapmayı öncelikli olarak tercih etmesi, onu o denli iyi bir üretici yapar. Zanaatkâr kişinin bu tercihi, kendi zanaatına duyduğu saygıyı, dolayıyla da kendisine duyduğu saygıyı gösterir.
İyi bir zanaatkâr olarak, iyi bir bağlama (Kaliteli bir bağlama) yapmanın ön koşulu; iyi bir ön hazırlık yapmaktan geçer. Bağlama yapımı için ön hazırlıkların eksik ya da yanlış yapılması işin daha başından eksik ya da yanlış başlamasına sebep olacaktır. Dolayısı ile bağlama yapımının henüz başında ön hazırlıkların başarılı bir şekilde yapılması güzel, kaliteli, herkesin beğendiği ve takdir ettiği bir bağlamanın bizim tarafımızdan yapılmış olması, bizler için en büyük ödül olacaktır.
AMAÇ
Bu faaliyet sonunda uygun ortam ve gerekli donanım sağlandığında yapıma uygun bağlamayı seçebileceksiniz.

ARAŞTIRMA
Bu faaliyet öncesinde yapmanız gereken öncelikli araştırmalar şunlardır:

  • Müzik aletleri yapan firmaların, firma katologlarında veya internet sitelerinde bulunan bağlama yapımı için yapılan ön hazırlık çalışmaları hakkında bilgi toplayınız.
  • Müzik aleti satışı yapan firmaları gezerek, ürünler arasından bağlama ve bağlama ailesi sazlarının çeşitlerini inceleyerek birbirleri arasındaki ölçü ve biçim farklarını tespit etmeye çalışınız.
  • Değişik düzenlerde çalınan halk müziği eserlerini dinleyerek, değişik düzenlere göre akort edilmiş bağlama seslerine kulak veriniz.
1. BAĞLAMA SEÇİMİ

Mızraplı Halk müziği enstrümanlarından bağlamayı yapmak için öncelikle kullanım alanı gelişmiş bağlama ailesinden hangisinin yapımına başlanacağına karar verilmelidir. Bunun için bağlama ve ailesi sazlarını özetle tanımak ve genel olarak bağlamanın anatomisini bilmek gerekir.
Bağlamanın Tarihsel Gelişimi

Bağlama ve ailesi sazlarını tanıyabilmemiz için öncelikle bu sazların atası olarak bilinen kopuzdan bahsetmemiz gerekir.

İlk çağlarda insanlar, avlanma yayına oku sürerek bir takım sesler çıkarmışlar ve adına ‘okluğ’ demişlerdir. Sonraları okluğun ucuna su kabağı ilave ederek ‘ıklığa’ dönüştürmüşler ve at kılından (At kuyruk kılı) yapılan yaylar ile de çalmaya çalışmışlardır. Su kabağının üst kısmına ince deriler gerdirip sap ilave etmişler ve kiriş telleri (Bağırsak teller) deri üzerinden geçirmek suretiyle sesin daha net çıkmasını sağlamışlardır. Yay ile çalınanlarına ‘Iklığ’, parmak veya mızrap ile çalınanlarına da ‘Kopuz’ adını verdikleri tarihsel belgelerden anlaşılmaktadır (Şekil 1.1 ).

En az 15 asırdan beri kullanılmış olan Kopuz (Şekil 1.1),bugün yerini Anadolu’da bağlama ve ailesi sazlarına bırakmış olmakla beraber bugün hâlâ Orta Asya’da kullanılmakta ve Orta Anadolu’nun bazı köylerinde değişik isimlerle (Kubuz-Kubur) çalınmaktadır.17 yüzyıl sonlarına doğru Anadolu’da genel olarak kopuz adı unutulmaya başlamış, zaman içinde biraz da şekil, biçim değiştirmiş olan bu enstrümana, bağlama denmeye başlanmıştır. Musikinin her türlü aletine ‘Saz’ denmesine karşın, Anadolu’da, bağlama çalgısına özel anlamda saz da denir.

eski

Şekil 1.1: Iklığ ve kopuz
Anadolu insanının bu enstrümana bağlama demesinin iki rivayeti vardır. Bunlardan birincisi, eskiden perdesiz olan kopuzun sapı üzerine kirişten yapılan perdelerin sapa bağlanması üzerine bu enstrümana Bağlama dendiği; ikincisi ise; Eskiden deriden yapılan göğsün yerine sonradan göğüs kısmının ağaç ile kaplanması, ağaç ile bağlanması sonucu bu çalgıya bağlama dendiğidir. İster göğsü bağlandığı için, isterse perdesine kiriş bağlandığı  için olsun. Adına ister kopuz, ister saz, bağlama densin, bir gerçek var ki, bu çalgı aleti yüzyıllar boyu Anadolu insanının, duygularını aktaran bir tercüman olmuştur. Nice ozanlar, nice âşıklar bu çalgı ile çok değerli eserler bırakmışlardır. ‘Türk’ü anlamak için Türkü dinlemek gerek’ diyen Şemsi YASTIMAN ustanın bu sözü, türkünün ve dolayısı ile Türk halk müziğinin temel enstrümanı olan bağlamanın, Türk insanı için ne ifade ettiğinin en büyük göstergesidir. Bağlama, aynı zamanda Anadolu’nun en belirgin folklorik öğelerinden biridir.

eski2Bağlamanın Kısımları

Bağlamanın kısımları genellikle insan uzuvlarından esinlenerek adlandırılmıştır. Sap ucuna baş, burgularına kulak, yüz kısmına (Ses tablosuna) göğüs, ses kutusuna ise gövde (Tekne) denmiştir (Bakınız, Şekil 1.3).

eski3
Şekil 1.3 : Bağlamanın kısımları


Bağlamanın gövde kısmı armut-damla biçimindedir. Bu kısım ağaçlardan oyma yöntemi ile yapıldığı gibi çoğunlukla da ince ağaç dilimlerin kesilip birbirine kalıplarla eklenmesi ile yapılır. Elde edilen tekne (Gövde) ile orantılı olarak takılan sap üzerine kirişten veya misinadan yapılan perdeler bulunur. Bağlama üzerinde alt eşik ve baş eşik olmak üzere iki eşik bulunur. Bu eşikler üzerinden burgularla gerilmiş olan tellerin, mızrap ile veya parmak ucu ile titretilmesi ile ses veren bir çalgı aletidir.

Eskiden kirişten (Bağırsak tel) yapılan teller bugün artık yerini, çelikten, prinçten veya çelik üzerine bakır sarılı tellere bırakmıştır. Gene eskiden sert kiraz ağacı  kabuğundan yapılan mızraplar (Tezeneler), bugün artık yerini plastik olanlarına devretmiştir.
1513253_10202180265901203_2029980174_n

                 Bağlama Çeşitleri

Şekil 1. 4: Bağlama örnekleri

Bağlama ailesinin tüm sazları, gövde, göğüs ve sap olmak üzere üç ana parçadan oluşur. Sazların Gövde (Tekne) büyüklükleri ve sap uzunluklarına göre ve üzerine takılan tel sayısı ve çeşitlerine göre değişik isimler alır. Bundan başka bağlamalar temel olarak tekne yapımına göre adlandırılır.

Tekne yapımına göre bağlamalar iki çeşittir.

Oyma Bağlamalar

Tekne kısmının iyi kurutulmuş tomruk gövdelerinin çeşitli el aletleri ile oyulmasıyla hazırlanmış olanlarına ‘ Oyma bağlama’ denir (Bakınız, Şekil 1.6).

Oyma bağlamaların tekneleri, ne kadar ince kalınlıkta oyulursa, o kadar iyi ses verir. Yapımı zahmetli ve bir o kadar da masraflı bir yöntemdir. Ağacı kurutmak fazla zaman alır. Oyma tekniğinin, çok fazla fire vererek, değerli bir varlık olan ağaç ham  maddesinin  gereksiz israfına yol açması başka bir dezavantajıdır.
Bağlama yapımı yirminci yüzyılın ortalarına kadar hep oyma tekniği ile yapılmıştır, dilimli tekne yapımına 1950’li yıllarda başlanmış olması ve ilk başlarda oyma sazlar kadar kaliteli ses alınamaması, halk nezdinde oyma sazların daha iyi olduğu gibi bir kanının oluşmasına sebep olmuştur. Oysa dilimli tekne yapım tekniğinin sonradan daha da geliştirilmesi bu yaygın yanlış kanaati değiştirmiştir.

eski4


                    Yaprak Bağlamalar (Dilimli Bağlamalar)

4-5 mm kalınlığında, 30-40 mm genişliğinde ve 550-600 mm uzunluğunda iyi kurutulmuş masif (Ağaç) parçaların kalıp ile birbirine yapıştırılarak eklenmesi sonucu oluşturulan teknelerden yapılan bağlamalara yaprak bağlamalar diğer bir adıyla dilimli sazlar denir.

Dilimli tekneler, hem daha pratik yapılışı hem de daha az maliyetli ve estetik bir görünüm vermesi dolayısı ile günümüzde daha çok tercih edilen bir yöntemdir.

KABAK KEMANE ÜRETİMİ


Kabak Kemane
Kabak Kemane, Türk Halk Müziği‘ndeki telli ve deri kapaklı olup, yayla icra edilen tek enstrümandır. Kültürümüze Orta Asya‘dan gelmiştir. Sap, gövde ve deri olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Gövdenin alt kısmında da  icracının kabak kemaneyi dizine dayayıp  icra etmesi için  mil adı verilen bir demir çubuk bulunmaktadır . Eskiden sadece Isparta, Antalya, Muğla, Burdur, illerini kapsayan teke yöresinde bilinse de, günümüzde ülkemizin her bölgesinde icra edilmektedir. Sadece teke bölgesinde icra edildiği zamanlarda üç  tele sahip olan kabak kemane teke yöresine özgü olmaktan çıkıp yurdun her köşesinde icra edilir hale gelince dördüncü tel eklenmiştir. Kabak kemanenin adı, yapımında kullanılan su kabağından gelmektedir.

Enstrümanın yapım aşamasında, gövdesi için düzgün formlarda bir su kabağı seçilir. Bu su kabağını çapının büyük ve küçük olması duyulacak sesin pes veya kist olması belirler. Seçilen kabak kuruduktan sonra kabağın üst tarafındaki küçük boğumu kesilir ve içi temizlenir. Sapın geçirilmesi için kabağın üstünden ve altından olmak üzere iki delik açılır. Sap kısmı için sert ağaçların makbul olduğu söylenen enstrüman yapımcıları kısım için genellikle akçaağaç, ceviz ve gürgen araçları tercih edilmektedir. Kabak kemaneyi diğer enstrümanlardan ayıran özelliği, sahip olduğu deri kapagıdır. Bu deri kapak için büyükbaş hayvanların yürek zarıkullanılmaktadır.
Kullanılacak zar kuruduktan sonra gövdenin üzerine tutkal ile yapıştırılarak gerilir. İnce olmasına rağmen sağlam bir yapıya sahiptir. Bazı imalatçılar yürek zarı yerine balık derisi kullanırken eski zamanlarda da bu kısım için tavşan derisi kullanıldığı bilinmektedir. Burma kısmında da ahşap veya metal bulgular kullanılabilir. Bütün parçalara gereken form kazandırıldığı zaman cilalanır ve birleştirilir. Günümüzde kabak kemane için çelik ve sırma bağlama telleri kullanılırken önceleri bağırsaktan imal edilen kiriş adlı teller kullanılmaktadır. İcrasını sağlayan ya içinde genellikle atkuyruğu veya misina tercih edilmektedir. 2,5 oktav ses aralığına sahip olan kabak kemane icrasına göre zaman zaman üç oktavlık sese ulaşmaktadır. 1995 yılında, kabak kemane yapimcısı Halil Çelik, kabak kemane ye kalın bir tel ekleyerek 5 tellik kabak kemaneyi de kullanmıştır. Bu beş telli kabak kemanenin ardından 6, 7 ve 8 telli kabak kemanelerde üretilmiştir. 2014 yılında ise genç müzisyen Cafer Nazlıbaşkabak kemaneye bir dokunuşta bulunmuş; akort sistemini ölçülerini ve tel numaralarını  belirleyerek 6 telli kabak kemane ortaya çıkarmıştır. Telere bir kalın ve bir ince tel daha ekleyerek pes ve tiz sesleri daha uç noktalara ulaşmış kabak kemanenin sesi bir oktav daha genişlemiş ve daha çok eserin icrasına olanak verilmiştir.

Her kapın farklı yapılarda olmasından ötürü günümüzde bir kabak kemane ailesi kurulmamıştır. Bu yüzden bazı kabak kemane yapım ustaları imalat aşamasında bu enstrümanın gövdesinin su kabağı yerine ağaçtan imal edilmesi gerektiğini savunmaktadır

KANUN SAZI ÜRETİMİ






Kanun tamamen bir Türk sazıdır. Uzun yıllar mandalsız olarak kullanılmıştır. Mandal sistemi 20. YY başlarında Türkler tarafından bulunmuştur. İlk olarak mandallar her ses için 3-4 adet olarak kullanılmıştır. 1960 tarihinden itibaren 9 komalı mandal sistemine geçilmiştir. Osmanlı döneminde ilk kanun ustası olarak Mahmut Usta’yı görmekteyiz. Bunda sonra Emin Usta, Hasköylü Mıgırdiç, Artin ve Ohannes Uzunyan kardeşlerin İstanbul’da ud yaptığını biliyoruz. Bu kanunlar 24 sesli olup dar kenarlı ve kısık seslidirler.
Günümüze gelindiğinde 25 ve 26 sesli kanunlar yapılmaya başlanmıştır. Türkiye’nin büyük bölümnde kanun ustalarına rastlamak mümkündür.
Kanun çok nazik bir saz olduğu için yapım aşamasında mutlaka bütün ağaçların fırınlanmış olması gerekir. Veysel Müzik Evi çalgı aleti yapım atölyesinde profesyonel bir kanunun yapımında kullandığımız ağaçlar;

Kanun Ağaçları

  1. Alt kapak 3 katlı olup köknar ladin ve kaplamanın preslenmesiyle elde edilir.
  2. Üst kapak için ise en az 10 yıllık kurumuş çınar ağacı kullanmaktayız.
  3. Burguluk takozu kumlu sert ıhlamur ağacından imaldir.
  4. Uzun ve kısa yan bölümler 3 parça presli çam ağacındandır.
  5. Tel takozu ise ağır sık kayın ağacındandır.
  6. Burgular ise abanoz veya gül ağacından imal edilir.
  7. Mandallar bafondandır ve bu nedenle tınıdaki bas sesler daha derindir.
Kanunda aranan en önemli özellik ses tınılarının uzun olması ve seslerin bas yani pes olmalarıdır. Ayrıca çalım kolaylığı çok önemlidir. Kanun mızraplarının bağa (kaplumbağa kabuğu) olması seslerin daha net olmasını sağlar.
Veysel Müzik Evi enstrüman yapım atölyesinde üretilen kanunlar Türkiye’de ve yurt dışında ısrarla aranmaktadır. Bir yılda üretilen kanun sayımız 15 adet olup kanunlarımızı sipariş üzere üretmekteyiz. Cengiz Usta’nın kalfalarında Erhan Beydanol kanun yapımının yanı sıra aranan bir kanun icracısıdır.
Bir kanunun iyi olması için doğru ve kaliteli malzemelerle iyi bir usta tarafından yapılmış olmasıdır.